Loading...

Tatlısu'nun Aç Yunusları ve Pelarus Jack Efsanesi


Tatlısu  İskelesine kadar gelen , ağları yırtan aç yunuslar ve Pelorus Jack  efsanesi

Çocukluğumuzun geçtiği Tatlısu’da  en çok haşırneşir olduğumuz şeylerden biride denizdi . Yüzer , minyatür kayıklar yüzdürür ve ağlar yapar , atar güya balık tutar minik balıkçı taklitleri yapardık . Denizi  sever , denize saygı duyardık . Küçük balıkçılarımız “ vira bismillah” , hergün ağlarını atar ne çıkarsa “bereket versin” derlerdi . Palamut, Lüfer, Uskumru , Sardalya, Hamsi, İstavrit , Mırmır, İşkene , tekir , barbunya , kırlangıç boldu , iskorpitin, izmaritin yüzüne kimse bakmazdı ... 

O zamanlar  denizin diğer ziyaretçilerinden herhangi birine uzaktan şahitlik etmek bile biz çocuklar için büyük heyecandı . Bir martı , bir karabatak , bir balıkçıl  ve bir yunus görmek ... Yunus görmek.

Yıllar sonra İstanbul’a yolum düşünce  tembel martıların simit peşinde gemilerdeki insanlara dilenmesini ve yakınlıklarını gördüğümde ilk kez martıya bukadar yaklaştığım için heyecan duymuştum . 

Tabi zamanla çocukluk günlerimiz geride kalırken biz büyürken herşeyle beraber dünya ve algılarımızda değişiyordu , kötülüğü tanıyor öğreniyorduk  ve dünya da kirleniyordu . 

Bu yabanıl hayatın hayvanlarıyla  evcil dünyanın insanları arasında saygıya dayalı bir yaşam sürerdi denizde , kimsenin kimseye zararına şahit olmazdık . Balıkçı ağlarını tek düşmanı yengeçlerdi sanki . Bazen rastgeldiğimiz küçük deniz analarını toplar oyunlar oynardık, hiçbiri şimdiki gibi zehirli ve yakıcıda değildi . 

Yıllar yıllar sonra birgün arkadaşlarla balığa çıkma şansı buldum , arkadaşımın yanında bir silah görmüştüm , bu ne diye sorunca “ Yunus’lar ağları yırtıyor balıkları yiyiyorlar , bize büyük zarar veriyorlar , bu yüzden onları korkutmak , gerekirsede öldürmek ...“ dediğinde irkilmiştim .  

En ünlü çocukluk hakramanlarımızdan biride  siyah beyazlı yıllarda kalan yunus balığı Filliper’dı , hem gördüğümüz hem okuduğumuz tüm kitaplarda yunuslar denizlerdeki en insana yakın hayvanlar olarak gösterilirdi . Nasıl olurdu da yunusla insanın arasına silah girerdi . Tabi bu çok saçma bir soruydu ve cevabı da çok belliydi . Tutku , hırs ve egonun yaşama savaşıyla mücadelesi , insanla hayvanın savaşı . Kimin kazandığıda (!) ortadaydı .

O zaman balıkçı arkadaşlarıma bugünde söylediğim kişisel inancım şuydu . Bu hayvanlar hep vardı ama şimdi ağlara saldırmaya başladırlar , ne olduda saldırdılar ? Buna durup duruken kendileri mi karar verdi ? Eee ozaman bunun sebebi biziz , bunu iyi düşünüp yargı ve infazınızı vicdanınızda ona göre yapın .

Bir kaptan kardeşim daha dün akşam bana Kızlar Hamamı ( Tatlısu'nun küçük bir kumsalı ) açıklarında 5 m. derine daldığını, denizin dibinin tamamının ölü midye kabuklarıyla kaplı olduğunu dipte neredeyse yaşamın olmadığını söylerkende , neyi nasıl bu hale getirdiğimizi hatırlattı . Zamanında para uğruna, tarak , algarna çekildi, denizin tüm tabanı tarandı tüm dip mahvoldu , paralar kazanıldı ve o paralar yenildi ve bitti , beraberinde denizle ...  Trolcülerin , dinamitçilerin yaptıklarını söylemek bile abes ! 

Onlar masum , onlar ekmek derdinde , onlar aç (!)  Tek kabahatli olan ağlara saldıran yunuslar tabi (!)

Bu yaz köyün doğudaki dalgakıranında denize girerken sevgili arkadaşlarım Ferhat ve Şükrü ile  yunusların üç kez  iskelenin başına kadar limanın içine girdiklerini görmek bana bunları düşündürdü . Aç hayvanlar yem aramak için artık hiçbirşeyden çekinmiyorlardı . Karabataklar  ördek gibi iskele ve dalgakıranın kıyılarına kadar yaklaşıp hiçbir hayvanın yemeyeceği kayabalıklarına talim ediyordu . Yolu yanlışlıkla Tatlısu’ya düşmüş küçük bir yaban ördeğinin yavrularının iskelenin üstünde normal ördek gibi büyümeleri , bir balıkçıl çiftinin birtenesinin köyün yeni yetişen gençlerinden biri tarafından av hayvanı gibi vurulması ve tek kalması bana yabanıl hayvanların çaresizliğini ve insanın vahşi hayatı nekadar önemsiz ve düşman gördüğünü ve umursamadığını hatırlattı .  

Dünyayı geleceğe  adam gibi taşımak istiyorsak onun bize miras kalmadığını öğrenmemiz gerekiyor . Denizlerimiz kirleniyor , balıklarımız tükendi , yakın gelecekte sahil boyuna çakılan kazıklarda “ Burada denize girmek , balık tutmak tehlikeli ve yasaktır “ yazısını görmeden önce lütfen oturup düşünelim , doğanın dengesine inanalım . Aynen dağlardaki dereleri içme suyu ihtiyacımız için kurutup doğal hayata vurduğumuz darbenin ileride bize  nasıl döneceğini düşünerek inancımızı sorgulamamız gibi ...

Umarım ve dilerim ki  o güzel özgür yunuslar birgün geldikleri o bolluk ülkesine yine kavuşurlar .

Yalnızkartal

Eylül 2008

Bu yazımı  aşağıda hikayesi  geçen Pelarus Jack’a ve Tatlısu’nun iskelesine gelen o güzel yunuslara ithaf ediyorum , birde sevgili arkadaşlarım Ferhat , Şükrü , Temel ve Kadir'e ...

 

 ----

Pelorus Jack  Efsanesi


        Yeni Zelanda civarında bir boğaz vardır ki, yüzyıl önce Amerika’dan Avustralya’ya giden gemiler, gizli kayalarla dolu bu boğazı geçerken ölümle pençeleşirlerdi. İşte bu yazı, o boğaza ait bir efsanenin hikayesidir:

 1871 Yılının bulutsuz ve sakin bir gününde Birleşik Amerika’nın Boston limanından hareket eden “Brindle” gemisi Yeni Zelanda sularına girinceye kadar heyecansız bir yolculuk yapmıştı. Ama Pelorus boğazına girilince herkesi bir korkudur aldı. Bu deniz, umulmadık yerlerde gemilerin yolunun üzerine çıkan kayalar sebebiyle çok tehlikeliydi. Şimdide üstelik sis bastırdığı için “Brindle”nin kayalıklara bindirmesi içten değildi.

 

Süvariyle ikinci kaptan küpeşteye dayanmış bu konuyu görüşürlerken biraz ötede suların karıştığını ve köpüklerin arasında bir yunus balığının çıktığını gördüler. Bu, dört metre uzunluğunda gözüken beyaz bir hayvandı.

Yunus, teknenin burnunun hemen önünde daireler çevirerek yüzdükten sonra birden belirli bir yöne doğru yol almaya başladı. Gemidekilere kendisini takip etmelerini işaret ediyor gibiydi. Süvariyle ikinci kaptan ellerinde olmayarak onu takibe başladılar. Garip bir his onlara, yunusun yardımıyla tehlikeli bölgeden kurtulacaklarını söylüyordu.

Gerçektende kısa bir süre sonra kayalıkları arkalarında bırakmış oldular. Çok geçmeden beyaz yunus da sulara dalarak gözden kayboldu.

Gemiciler Sydney’e varınca, başlarından geçen garip olayı oradaki arkadaşlarına anlatmaktan geri kalmadılar.”Pelorus Jack” adı verilen yunusun varlığını kısa zamanda o bölgede duymayan kalmadı.

İnsanları seven bu yunus, kırk yıla yakın bir zaman kılavuzluk görevine bıkıp usanmadan devam etti ve böylece bir çok deniz facialarını önlemiş oldu. Hayvanın bu şekilde hareket edişinin sebebini bilen yoktu. “Pelorus Jack” görünürde gemileri çok seviyor, hemen yanlarına sokulup suyun dışına sıçrıyor, arada başını tekneye sürttüğü bile oluyordu.

1903 yılında “Penguin” adında bir şilep de bu tehlikeli sulara girdi “ Pelorus Jack” her zamanki gibi görevinin başındaydı. Fakat bu defa gemide bulunan sarhoş bir yolcu kaşla göz arasında tabancasını çıkararak, “İşte güzel bir hedef!” diye tetiğe dokundu.

Kurşun “Pelorus Jack”’ın başının yanına rastlamıştı. Yunus sersemler gibi oldu,  sonrada arkasında kırmızı bir iz bırakarak derinlere doğru gözden kayboldu.

“Pelorus Jack” iki hafta kadar göze görünmedi. Herkes, aldığı yara sonucunda öldüğünü sanıyordu. Derken bir sabah “Pacific Dawn” adında bir geminin yolcuları yunusunu gene karşılarında görerek sevindiler.

Yeni Zelanda hükümeti bu iyilik sever hayvanın korunması için tedbirler almakta gecikmedi. Bin bir ölüm tuzağı ile dolu boğazda 1871 ile 1904 yılları arasında bir tek deniz faciasının olmayışı hep “Pelorus Jack”ın sayesindeydi.

“Penguin” adındaki şilep 1905 yılının başlarında bir kere daha Pelorus boğazında yol alıyordu. Gemidekiler etraflarına bakındıkları halde, “Pelorus Jack” ı göremediler. Akıllı hayvan beklide güvertesinden kendisine ateş edilen gemiyi tanımış ve korkusundan su yüzüne çıkmamıştı.

Hava hayli sertti. Rüzgar gemiyi kayalıklara git gide yaklaştırıyordu “Penguin” çok geçmeden tüyle ürpertici bir çatırtıyla azgın dalgaların arasına gömüldü. Bundan kısa bir süre sonra “Southern Star” adında başka bir gemi, “Pelorus Jack” ın kılavuzluğu sayesinden bölgeden kazasız belasız geçince, herkes meseleyi anladı. Yunus demek ki yardım edeceği gemiyi tanıyor, görevini bilerek yapıyordu.

Derken 1912 yılında bir balinacı filosunun bu bölgeye geleceği tuttu. O tarihten sonrada “Pelorus Jack” ı bir daha gören olmadı. Kaptanların sevgisini ve güvenini kazanan iyi kalpli yunus beklide insanlara duyduğu yakınlığa karşılık adi bir balık gibi zıpkınlanarak  mükafatlandırılmıştı. Gemiler aylarca “Pelorus Jack” ı aradılarsa da en ufak bir izine rastlayamadılar. Eşsiz yunus esrarengiz bir şekilde yok olmuştu.

( Pelarus Jack hikayesi Cocukgazetesi.net'den alıntılanmıştır)