Facebook 'da paylaştığı bir bağlantıya çocukluk arkadaşlarından birinin yaptığı " Hatırlıyor musun , meydanlıkta ve okul bahçesinde ki maçları ?" yorumuna cevabı "Hatırlamaz mıyım hiç ! " oldu .
Oturduğu yerde arkasına yaslandı , camın ardında saklanan karanlık geceye doğru daldı gitti . Birden çok uzaklarda kalmış ama anıları halen taze o günlere ışınlanmış gibiydi .
Deniz kenarında ki köyünün tam karşısına düşen ilçeye gidiyordu ilkokuldan sonra köyün çocukları , en yakın ortaokul ve lise oradaydı çünkü . Kimi ailesinin zoruyla , kimi istekle gidiyorlardı , gelecek hayalleri o şehrin ardındaydı . Kış mevsiminin soğuk sabahlarının karanlığında, buz gibi odalarda , uykuya hasret şekilde ve hafif bir isyanla kalkılırdı henüz köyün horozları dahi uyanmadan. Tan yerinin ağırmadığı zifiri karanlıkta köy meydanından servise binerdi ortaokul ve lise öğrencileri. Birden kendini o sabah servisinde yarı uykulu ama çoşku dolu bulur gibi hissetti , zorluklar eğlenceli de olabiliyordu ve eğlenmenin zamanıydı şimdi . Tabi karşılığında okulda sabahçı olma, öğlen 13:30 da okulun bitmesi , 14:30 da köyde olmak ve bu da akşam en azından kışın 17:30'a kadar hem gün ışığını doyasıya kullanmak hem de sınırsız oyun oynamak demekti . Bu oyunlardan biri de şimdi artık anılarda kalan okul bahçesi ya da kadro daha geniş ve maç daha iddialı olacaksa alanın da büyüklüğü ile köyün " meydanlık" diye isimlendirilen meydanında ki futbol maçlarıydı .
Deniz kenarında ki köyünün tam karşısına düşen ilçeye gidiyordu ilkokuldan sonra köyün çocukları , en yakın ortaokul ve lise oradaydı çünkü . Kimi ailesinin zoruyla , kimi istekle gidiyorlardı , gelecek hayalleri o şehrin ardındaydı . Kış mevsiminin soğuk sabahlarının karanlığında, buz gibi odalarda , uykuya hasret şekilde ve hafif bir isyanla kalkılırdı henüz köyün horozları dahi uyanmadan. Tan yerinin ağırmadığı zifiri karanlıkta köy meydanından servise binerdi ortaokul ve lise öğrencileri. Birden kendini o sabah servisinde yarı uykulu ama çoşku dolu bulur gibi hissetti , zorluklar eğlenceli de olabiliyordu ve eğlenmenin zamanıydı şimdi . Tabi karşılığında okulda sabahçı olma, öğlen 13:30 da okulun bitmesi , 14:30 da köyde olmak ve bu da akşam en azından kışın 17:30'a kadar hem gün ışığını doyasıya kullanmak hem de sınırsız oyun oynamak demekti . Bu oyunlardan biri de şimdi artık anılarda kalan okul bahçesi ya da kadro daha geniş ve maç daha iddialı olacaksa alanın da büyüklüğü ile köyün " meydanlık" diye isimlendirilen meydanında ki futbol maçlarıydı .
Öğrencilerin öncülük ettiği bu oyunların kadrosunda herkes olabilirdi. Adam yoksa, henüz ortaokul öğrencisi bir çocuk , babası yaşında ki bir oyuncunun şutunda kaleyi korumak zorunda kalabilirdi . Nadiren spor ayakkabılarıyla - şort ve forma hak getire - yer alan oyuncuların karşısına o gün ve anda müdahil olan eski futbol meraklısı bir ağabey üzerinde ütülü pantalonu ve iskarpin ayakkabılarıyla katılabilir , yine o esnada köy yaşamının vazgeçilmezi işlerden olan ahır ya da tarladaki işinden dönmekte olan bir genç arkadaşımız ayağındaki devasa ve kaba görünümlü kara lastik ayakkabıları veya çizmeleri ile oyuna katılmasına da sıklıkla rastlanırdı. Kısacası herşey mümkündü meydanlıkta ki futbol maçılarında .
Sonuçta herkes bu büyük oyunda sahne almak için can atardı . Akşam gün batmadan önceki bu saatler gizli açık heyecanla beklenirdi , açıkça sözleşilmeyen ama her zaman saati bilinen anın gelmesi... Bu törensel maçların tiribünü " meydanlık" la komşu olan okulun duvarlarıydı . Buraya oturanlar hem seyirci hem de bir nevi yedek oyunculardı , heyecanla, eğlence içinde ve bazende oyuncuları kızıdırarak bundan eğlence çıkararak maçları takip ederlerdi , gösteri sırasının kendilerine de gelmesini bekleyerek . Tek seyirci bunlarda değildi karşı kahvelerde vakit geçiren bazı meraklılarda kah heyecanla , kah hayıflanarak " koca koca adamların ne işi var çocukların arasında top koşturmakta !" diyerek serzenişte bulunarak izlerlerdi bu maçları . Kimi çocuğunun sakatlanmaması için dikkat kesilirken , kimileride sevdiği ya da yavuklusu o esnada "meydanlıkta" maç yaptığı için onu bir an görmek arzusu ile gizli gizli camların ardından izlerlerdi bu maçları .
Sonuçta herkes bu büyük oyunda sahne almak için can atardı . Akşam gün batmadan önceki bu saatler gizli açık heyecanla beklenirdi , açıkça sözleşilmeyen ama her zaman saati bilinen anın gelmesi... Bu törensel maçların tiribünü " meydanlık" la komşu olan okulun duvarlarıydı . Buraya oturanlar hem seyirci hem de bir nevi yedek oyunculardı , heyecanla, eğlence içinde ve bazende oyuncuları kızıdırarak bundan eğlence çıkararak maçları takip ederlerdi , gösteri sırasının kendilerine de gelmesini bekleyerek . Tek seyirci bunlarda değildi karşı kahvelerde vakit geçiren bazı meraklılarda kah heyecanla , kah hayıflanarak " koca koca adamların ne işi var çocukların arasında top koşturmakta !" diyerek serzenişte bulunarak izlerlerdi bu maçları . Kimi çocuğunun sakatlanmaması için dikkat kesilirken , kimileride sevdiği ya da yavuklusu o esnada "meydanlıkta" maç yaptığı için onu bir an görmek arzusu ile gizli gizli camların ardından izlerlerdi bu maçları .
Bu maçların kadro yapısı zaman zaman tam bir curcunaya bürünebiliyordu . En akılda kalanı ; cami hocasından ilkokul öğretmenine ya da müdürüne , o esnada şehirlerden köyümüze gelmiş misafirlerden veteran ağabeylere , her yerde işe yarayan topun sahibi olan çocuktan , körpe yeteneklere ve tabii ki servislerin okullara taşıdığı heyecanlı ve genç biz öğrencilere kadar ...
Maçların süreleri işin keyfi ve heyecanına göre belirlenir ya da gelişirdi . Saat ,süre , hakem yoktu , "on da devre yirmide biter" en kabul gören anlaşmaydı . Hatta bazen çekişmeli maçlar bu rakamlarda bitmediği için , gece karanlığında altışar , yedişer kişilik takımlar eksile eksile ikişer kişilik takımlara kadar düşse de son skoru yakalamak için mücadelelerini sürdürürlerdi . Anneler kızgın babaları akşam yemeği sofrası başında zor zaptederlerdi . Kimi zaman da bir kavga sert bir faul ya da tartışmalı ve sonuç alınamayan bir pozisyon maçı çok erken sonlandırabilirdi . Uzayan bir maç esnasında başlayan merakla beklenen bir TV dizisi de bazen bunda etken olabilirdi . Örneğin " Saat altı' da Baretta var , o saate ben bırakırım , ona göre ... " baştan yapılan bir anlaşma olabilirdi , o saatte skor neyse kazanan o olurdu . Ramazan aylarında da iftara kadar açlığı unutturacak süreyi en iyi değerlendirme aracı olarak da şahane alternatiflerdi "meydanlık" maçları , ezan sesi maçı sonlandıran hakem düdüğü işlevi görürdü , köpüren ağızlarla çeşmeye koşardık , soyunma odasına koşar gibi ...
O yıllarda biz orta okullu , liseli çocukların kimisi sporu tüm imkansızlıklara, tüm zorluklara karşı sevdik , biraz daha yetenekli olanlar şehrin amatör takımlarında şans bulabildirler , ama kah yetenekler, kah hayat şartları devamını getirmelerini sağlayamadığı gibi , diğerlerimiz de bu "meydanlık" maçları ile yetinmek zorunda kaldık . Zaman içinde usul usul ayrıldık meydanlıktan birer ikişer ; kimimiz başka ülkelerde , kimimiz şehirlerde yaşamı kovaladık ve kovalıyoruz halen . Kimimiz hala köyümüzde o günlerden uzaklardayız şimdi , okul bahşesinde top oynayan çocuklara bakarken ... Yıllar geçti aradan , ama biz tüm imkansızlıkların içindeki köy çocukları ilk spor eğitimimizi, ilk oyun temellerimizi orada aldık , sporu bilakis futbolu orada sevdik . Herbirimiz dönemin en iyilerinden biriydik o meydanda . Kimimiz Maier ,kimimiz Suchmaier , kimimiz Pele , kimimiz Cemil , Selçuk, ya da Alpaslan , kimimiz Rumenige , Braitner , Kempes olduk . Koştuk , düştük , kalktık, sevindik , üzüldük hatta döğüştük . Durmadan vurduk topa , çok yorulduk belki ama pes etmedik , sevdik orada oynamayı hep . Kimimiz bu spor sevgisini yalnızca taraftarlığa , kimisi takım fanatikliğine , kimisi kalbine, kimisi de benim gibi biraz daha okumaya, araştırmaya ve farklı bir merak seviyesine kadar taşıdı , ama temelimiz o "meydanlık" ın toprak sahası , okul bahçesi ve servis arkadaşlıkları , köy arkadaşlığı ve kardeşliğiydi. Aslında biz de o zamanlar pek duymadığımız , bilmediğimiz ama bir o kadar meşhur Pal Sokağı Çocukları'nın (*) başka bir versiyonu olarak , Tatlısu'nun Meydanlık Çocuklarıydık.
Şimdi köyümüzün o meydanı arnavut kaldırımı taşları ile döşendi , meydan moda tabiri ile futbol oynamaya müsait değil artık . Okul bahçesi de yeni yapılan ek bina ile biz dev adamlar için pek futbol oynamaya müsait değil . Bir zamanlar kıran kırana yaz turnuvalarının yapıldığı deniz kenarında ki saha da artık yazlıkçıların ve plaj sakinlerinin park yeri ve piknik alanı oldu .
Okul bahçesinin içine büyük bir heyecan duyarak yapılışını izlediğim basketbol sahasıda kaderine terk edildi ...
Günümüz çocukları bu duygulardan çok uzak ya şehir yaşamları içinde güvenli spor salonları ya da sahalarda spor yapmaya çalışıyorlar ya da sporu yalnızca sanal ortamlardaki bilgisayar oyunlarında oynuyorlar ; temas etmeden , itişmeden , kakışmadan , onların yerine modern dünyanın gladyatörlerine dönüştürdükleri futbol takımlarının maçlarında tiribünde ya da ekran başında kendilerini tatmin ediyorlar .
Hatta şimdilerde çocuklar , önlerinde ki boş arsalara boş boş bakıyorlar, tabi boş arsa görebilirlerse , çünkü arsa onlar için birilerinin bir süre sonra üzerine bir AVM ya da bir çok katlı residans yapılmasınından başka birşey ifade etmiyor zaten ! Biran önce yapılsa da şu yeni AVM'ye gitsek ya da ah bir parayı bulsam da şu residansta ben de bir ev sahibi olsam duygularıyla ...
Ancak bir avuç çocuğun halen okul bahçesinde oynarken de görebiliyorum , bu içime bir buruk sevinç bırakıyor her defasında , koşup onlarla oynamak istercesine ...
Ancak bir avuç çocuğun halen okul bahçesinde oynarken de görebiliyorum , bu içime bir buruk sevinç bırakıyor her defasında , koşup onlarla oynamak istercesine ...
Hatta şimdi "meydanlıktayım" sol taraftan camiye doğru koşuyorum Temel sağdan topla ilerliyor herkesi bir bir çalımlayarak , karşısında Rasim'in Murat var , arkasında Mesut , Erkan , kalede Erdem , Fatih , Şükrü , İskender . Herkesin tek tek geçtikten sonra kaleciyide çalımladıktan sonra topu boş kaleye atmak için bana verecek ve ben de boş kaleye attıktan sonra abartılı gol sevinciyle makaramı yapacağım ...
Koşuyorum meydanlıkta ellerim iki yanda açık , kollarını açmış bana doğru gelen Meydanlık Çocuklarına ...
Sonra birden bir sesle irkiliyorum , TV'nin sesi karanlık geceden odaya ve kendime döndürüyor beni , kaldığım yere yani şu ana ...
Ş.S
20 Şubat 2013