1894 Yılında Bir Doktor’un Tatlısu ve Aşağı Yapıcı Köylerine Gezinti ve Ziyaretleri
Kitap : Yüzyıl Önce Anadolu ve Suriye ( Bir Osmanlı Doktorunun Seyehat Anıları )
Yazan : Dr Şerafeddin Mağmumi
Yayın Evi- Yılı : Boyut Yayınları - 2008 ( Çeviri : Cahit Kayra - 2000)
Bilgi : Dr. Şerafeddin Mağmumi 1860’lı yıllarda İstanbul’da doğumuş , Üsküdar İhsaniye Mahallesinde büyümüştür . II. Abdülhamid ‘ın baskıcı döneminde bir müddet hekimlik mesleğini yapmış , bu seyahat anılarıda onun 1800’lerin sonları ve 1900’ün başlarında genç bir doktor iken , resmi görevle gönderildiği Bursa – Balıkesir ( Karasi ) illeri , daha sonrada Güney İlleri ve Suriye ‘ye yaptığı , yaşanan salgın hastalıklar (kolera vb) için kurulan heyetlerde ki görevleri sırasında ki seyehat notlarından oluşmaktadır . ( Yola çıkış tarihi : 29 Ağustos 1894 )
Sonraki yıllarda İttihat ve Terakkiye katıldığı , Paris’e kaçtığı , daha sonra Mısır’a yerleştiği ve 1931 yılında vefat ettiği belirtilmektedir.
Yapıt bir doktorun sağlık şartları tespitleri dışında , bizler için o dönemin , hem sosyal hem demografik şartlarına dair gözlemlerini , yaşam şartlarını , çoğrafi şartlarını , tarihi , sosyal yaşamdan gözlemleri ve görsel güzelliklerine de vurgu yapması ile gerçekten bugünden geriye baktığımızda yazılı tarihimizde çok cılız kalan örnekleri pek fazla olmayan özel bir çalışma niteliğinde .
Bu kitapta O dönemin Bandırma’sı , Erdek’i ve çevresi de detaylıca yer alırken , Tatlısu Köyümüzün de yüz yıl önceki zamanına yapılan canlı bir anlatımı da içermektedir .
Aşağıda bu kitapta yer alan Tatlısu ve Aşağı Yapıcı köylerinin yer aldığı bölümler Köyümüz tarihçesi için alıntılanmış ve kaydedilmiştir . Meraklısının kitabın tamamını okumasını tavsiye ederim .
Benim için en ilginç ve esprili tespit 120 yıl geçmiş olmasına rağmen yine Bandırma’da nefes alınacak bir yer olmaması ( pek tabi ) ve yine nefes almak, gezinti yapmak , denize girmek ve bedava su almak için halen Tatlısu’ya gidiliyor olması . Oysaki 120 sene de bazı şeyler değişebilseydi değil mi ya ?
Şeref Solmazer
Şubat 2016
( Kitap paylaşımı ve desteği için Gökhan Savaş’a teşekkür ederim .)
TATLISU ile ilgili bölüm (*)
BANDIRMA – ERDEK GİDİP GELME
Bandırma’nın yöresi çıplak arazi olup zeytinlik , dutluk , bağlıktan yoksun olduğu gibi öyle anlatılcak gezinti yerleride yoktur . Yalnız kentin doğu yönünde yüksek bir uçurumun üzerinde birkaç gazinomsu şey var ... “ Livadia “ denilen yerin görüntüsü güzeldir ... Livadia tamamıyla bu boğaza egemen olduğundan Kapıdağ yarımadasının Perme Burnu ( Perama yani bugünkü Karşıyaka ) , açıkta boş ve serpinti adalar , daha sağda hayal meyal “ Emırali Adası” (İmralı) ve gölge gibi Bozburun görünür. Kısaca göz çizgisi Marmara’nın enginlerine dalar gider .
Buradan başka körfezin karşı yakasında Kapıdağ Yarımadası kenarında ve Bandırma’nın tam karşısında Ermeni köyü olup güzel ve tatlı suları olduğundan kayık ve sandallarla gidilebilir bir gezinti yeri imiş .
İşte Bandırma’da geçirdiğim bir haftanın o yazdan kalma günlerin en güzeli birinde , tütsü memuru Hamdi Efendi ile gazinoda otururken arkadaşımız Doktor Sami Bey gelerek Ermeni köyüne gitmemizi önerdi ve bu suretle bir de deniz gezintisi yapmış olacağımızı söyledi . Büyük bir barka kiralayarak Bandırma’dan açıldık . Değil yelken şişirmek , sigara kağıdını bile kımıldatacak kadar rüzgar olmadığından iki kayıkçı kürek çekiyor ve ağır bir yolla gidiyoruz . Tam iki saatte Ermeni köyüne çıktık .[25] . İki dağ arasındaki dereye sokulmuş köyü gezdik . Arazi tümüyle granit taşından olup birçok ocak vardı . Binlerce parke taşı deniz kıyısına yığılmış hazır duruyordu . Köy kahyası ile yaptığımız konuşmada İstanbul , Selanik , Romanya ve Bulgaristan’a büyük miktarda kaldırımlık parke taşı ihraç edildiği anlaşıldı . Beher taşının yerinde ki değeri 10-20 para imiş. Köy halkı hemen sadece bu granit yüzünden geçinmekte olup arazinin yetersizliğinden tarım ikinci derecededir .
Tamamiyle sarı kumdan oluşan sahil dolaşıp Bandırmaca ünlü olan çeşmeye gittik . Yanımızda getrmiş olduğumuz boş fıçıları da doldurduk ve saat on buçuğa kadar gezip dolaşarak , dönmek üzere sandala bindik . Hava yine geldiğimiz gibi sakindi .. Yalnız havanın bulutlanması ve batı yönünden kararması dikkatimi çekiyordu . Hele sandalcıların her kürek çekişte başlarını çevirip karaltılı yöne bakıp birbirlerine Rumca birtakım sözler söylemesi beni kuşkulandırmaktaydı … Çarşaf gibi denizde yolun dörtte birini yapmıştık ve Bandırma’ya kürekle yarım saatlik yolumuz kalmıştı ki ansızın yağmur hem de şiddetle inmeye başladı . ( Şiddetli bir fırtına çıktı) . Yarım saatlik yeri bizi olağanüstü ürküten bora sayesinde on dakikada alarak Bandırma’ya girdik . Sağanak tamamen geçmiş , yağmur kesilmiş , ortalık yine süt liman olmuştu . Karaya ayak basında birbirimizi cidden kutladık .
(*) ( Bu bölüm kitabın 104-105.106 Sayfalarında Bandırma’dan Tatlısu’ya yapılan bir gezintiyi anlatmaktadır . Tarih , Aralık 1894 )
Kitabın 1. Bölümün dipnotlarının yer aldığı 158.sayfada muhtemelen çevirmene ait olan [25] nolu notta aşağıdaki gibi Köyün adı o tarihteki “ Ermeni Köyü “ olarak aşağıdaki şekilde geçmektedir .
[25] Ermeni Köyü (Eski adı Arkmenochori ) . Tatlısu Köyü. Bandırma’nın Kapıdağ ile birleştiği yerdir .
Aşağı Yapıcı ile ilgili Bölüm (**)
ERDEK’E YOLCULUK
Bandırmaya varışımın dördüncü günü “ Erdek” seferine çıktık . Yarı yolda bir köyde durup kır yemeği yemek planımızın içindeydi . Redif binbaşı Agah Bey ile dezanfektör ( tütsücü) Hamdi Efendi ve Hekim Sami Bey’den oluşup iki arabaya ayrılarak Bandırma’dan hareket ettik … Bir süre körfezin batı kıyısında kumlar üstünde yürüyerek geçirdik . Sonra “Kadı Boğan “ mevkisinde yokuşa tırmanmaya başladık… Bazıları boş , bazısının üstünde birer balıkçı kulübesi bulunan kıyı boyunda mini mini adacıkların , kayıkları için liman( sığınak) yaptıkları yalçın kayalık körfezcikleri seyrediyorduk . Çok geçmeden Bandırma yakasını Kapıdağ Yarımadasına bağlayan dar boğaza vardık . Denizin Yüzü ile bir hizada bulunan ve beyaz kumluktan oluşan ve kamışlarla örtülü bir yer . Öteki yanda Erdek Körfezi görünüyor … Boğazın uzunluğu , yani Bandırma ve Erdek körfezlerinin arasındaki uzaklık yaklaşık bir kilometredir . Genişliği , yani Bandırma yakası ile Kapıdağ Yarımadası arasındaki yolu beş dakikada aldık ..
Kapıdağ yakasına geçine halk arasında “ Belkıs Harabesi” denilen eski “ Kizik” kenti yıkıntılarının kenarından geçip hedef olarak aldığımız “ Yapıcı Köyü” ne varıldı . Deniz kenarına ve çimen üstüne hasırları serip oturarak turfanda bir kır sefası yaptık .
Sahil, irili ufaklı granit taşı kümeleriyle çevrilmiş . Bir tarafında kayıklar yükletiliyor . Ahalisi tümüyle taşçılıkla uğraşıp geçiniyor ve ocaklardan getirilip burada “ Parke” biçiminde kırıldığı için köyün adını “ Yapıcı” koymuşlar .
Köyün ileri gelenlerinden biri Agah Bey’i tanıdığından karşılama işini o yaptı … Kendisi Darülaceze’ye granit verme işini üstlenmiş ve şimdiye kadar yüz bin parça göndermiş …
(**) ( Bu bölüm kitabın 107-108. sayfalarında yer almaktadır . Tarih , Aralık 1894 )